14 Haziran 2013 Cuma

Haziran 12, 2013

O gün de her günkü gibi gözlerim etraftakilerdeydi.
Daha çok görüp daha çok bilecektim ama ne işe yarayacaktı canımı yakmaktan başka? Akşam saatlerinde eve gelecek olan kişiyi tanıyordum ve orda bir hayatı olduğunu gözlerimle görüyordum her gidişimde. 

Mutfak masasının üstünde bir kapta duran şekilli kurabiyeleri görmüştüm ilkin o gün. - Ne o, artık kurabiye yapmaya mı başladın? dedim, - Hııı,bir arkadaşımla arada evcilik oynuyoruz. O kurabiye yapıyor, ben kek, dedi. Haliyle! Snm yaptı, kalmış orda, ben de eşek gibi kaldırmayı unutmuşum diyecek hali yoktu ya? Dıştan söylediklerini telaffuz ederken dediğine inanmadığımı elbette biliyordu. 

Bir kaç saat içinde tuvalete gittiğimde iki farklı kişiye (elbette biri kadın biri erkek) ait olduğunu anlamanın zor olmadığı biri kırmızı biri mavi lif gördüm banyoda. Sonra biri yeşil, biri mavi dış fırçası. Hatta tuvalet kağıdı bittiğinde mutlaka orda bir yerlerdedir diye dolabı açıp oradaki orkidleri de gördüm ve tam yanında duran kadın deodorantını. Yanında ufak bir yüzük ya da küpe kutusu vardı. Açmaya korktum, açmadım. Yok, yakalanırım diye değil. İçinde görüceğim ve içinde onun adının yazma ihtimali olan bir yüzük görürüm diye heralde.

Dolap içindekileri saymıyorum ama dolap dışındakiler unutkanlığın mı yoksa aldırmazlığın mı sonucuydular sanırım hep bilmek isteyeceğim, hiç bir zaman bilemeyecek olsam da. 

Sonra ne oldu?
İçeri gittim ve ona sarıldım. 
Hikaye kaldığı yerden devam ediyor.

Ben gezdiğim yerlerde kendimi bir casus gibi hissedip aşkıma tutsak olmuşken derhal kendimi kurtarmam gerektiğinin bilincindeydim. Çünkü ben kendi esaretim altındaydım...